12 Kasım 2010 Cuma

Can Sıkıntısı

qwertyuıopğü
asdfghjklşi
zxcvbnmöç

***
qaz
wsx
edc
rfv

***
tgb
yhn
ujm
ıkö

***
olç
ği
ü

Okuduğumuzu anladık mı? Cevap hayır ise "Çok Modern Edebiyat"tan hiçbir şey anlamadığınız çıkarımını gönül rahatlığıyla yapabilirsiniz.
1- Şair burada "asdfghjklşi" diyerek neyi kastetmiştir?
2- "olç" ve "ıkö" dizeleri arasındaki anlamsal bütünsellik şiirin hangi evrensel ilkelerinden kaynaklanmıştır?
3- Parçanın ana teması nedir?
4- Metne en uygun başlık sizce ne olabilir?

p.s.: Evrenin sırrı tüm sıkıntım ile birlikte bu metnin içindedir. Bayinizden isteyiniz.

24 Ekim 2010 Pazar

Kayıp

Gün itibariyle bir aydır hiçbir şey yazmadığımı farkettim. Dünya adına pek bir kayıp değil ama kendi adıma bu duruma üzüldüm. Orada burada illa bir şeyler karalasam da bana özel olduğunu hissettiğim tek yer olduğu için burayı daha çok seviyorum. Benden onaysız yorumunuz bile görünmüyor düşünün, ay em dı king of dı diz pıleys! Saçmalıklarımı mazur görün ama özlemişim gerçekten bir şeyler postlamayı. Bu 1 ayın nasıl geçtiğini inan bilmiyorum. Hiçbir şey yapmadım herhalde. Aynıyım aslına bakarsanız, beni az buçuk tanıyan birisi 'aa kilo almışsın biraz' ya da 'sakalların uzamış' bile demez, nasıl bıraktıysanız öyleyim. 3 haftadır yeni bir kitaba başlamadım, bilgi birikimi bakımından da aynı durumdayım anlayacağınız. Durun bir düşüneyim... Evet bir trivia bile yok yeni öğrendim diyebileceğim. Neyse ne diyorduk; havalar da pek soğudu, evet. Sonumuz hayrola. İnternette daha çok yer kaplamak dileğiyle, iyi sabahlar.

23 Eylül 2010 Perşembe

TosVos

Arkadaşım çekmiş. İzin almadım gerçi bunun için ama çok beğendim burada paylaşmak istedim.

20 Eylül 2010 Pazartesi

11 Eylül 2010 Cumartesi

9 Eylül 2010 Perşembe

Tom Bombadil

Ilk dogan, herkesten once Orta Dunya'da yuruyen. Aslen Maia olan, bu sirin adam Peter Jackson tarafindan gorsellestirilmeyip sinema izleyicilerinden mahrum edilmistir. Buckland'in sinirindaki Yasli Orman'da, zarif hanimi Altinyemis ile yasayan Tom Bombadil, dunyada yuruyen ilk canlidir ve bu yuzden dunyanin sorunlarindan en az etkilenendir. Tek Yuzuk'un bile onun ustunde bir hukmu yoktur cunku o kendi kendinin efendisidir ve ona efendilik edebilecek hickimse yoktur. Bunun bir guzel yani da, bayramlarda Bombadil kimseyi ziyaret etmez. Cunku bayramlarda yaslilar ziyaret edilir. Kebaptir yani Bombadil'in isi, keyfine bakar. Ziyarete gelmeyenlere de gonul koymaz, Robin Williams sevimliligi ve mutevaziligi vardir bu tonton amcada. Bilinen hikayeler icinde Tom Bombadil'in en buyuk rolu Frodo, Samwise, Meriadoc ve Peregrin'i Yasli Orman'in ve Hoyuklu Kisiler'in gazabindan kurtarmak ve onlarin sagsalim Bree'ye varmasini saglamaktir.

Bayram

Tatlı Bayramlar

8 Eylül 2010 Çarşamba

Solaklık

Hazır gaza gelmişken 

Sınıf Atlamak



Küçükken işim gücüm olmadığından okul çağımdan çok önce okumayı yazma, 2 basamaklılara kadar çarpma ve biraz ingilizce öğrenmiştim. Okul çağım geldiğinde ilkokula direk 3. sınıftan başlamamı önerdiler, ailem kabul etmedi. Anam 'ezerler oğul seni; acımazlar, yıpratırlar, örselerler. kıyarlar oğul sana, o zaman ben niderim?' dedi gözü yaşlı. Haklıydı da. Zira onları bilsem de daha işedikten sonra donumu toplamayı ve ayakkabımı bağlamayı bilmiyordum. 118 cmlik boyumla da aslında insan değil hobbit olduğumun sinyallerini veriyordum. Ama 118 santim 18 kiloluk bir kocakafa olsa olsa casper olurdu. (1 yaşında 15 kilo olup 7 yaşında anca 18 kilo olabilmem de apayrı bir entry konusu)

Neyse efendim, doğruyu söylemek gerekirse ilk iki sınıfta gerçekten çok sıkıldım. Millet hecelemeyi öğrenirken, daha 2. elindeki parmakları toplama işlemine dahil etmekte zorluk çekerken öğretmen bana 100-150 sayfalık kitaplar veriyordu ve düz çizgi falan çalıştırıyordu. Zira solak oluşum, solaklığın getirdiği bozuk kalem tutuşum ve çok yazı yazmadığım için el koordinasyonumun yeterince gelişmemiş olması kargacık burgacık bir yazımın olmasına sebep oluyordu. Bu yüzden öğretmen bana paso eğik ve düz çizgiler çizdiriyordu ve 1. sınıfta kendime kattığım tek şey de daha düzgün yazı yazabilmek oldu. O yılları nasıl boş geçirdiğimi şöyle anlatayım: Herkesin en güzel birinci sınıf anılarından biri olan okuma bayramının bizim sınıfta yapılıp yapılmadığını bile hatırlamıyorum ve sonradan anladım ki bu iyi bir şey değil. Yine de iyi kötü atlattım o yılları ve bu zamana kadar geldim.

Universiteye kadar başka bir sorun yaşamadım ama şu anda ilkokulda sınıf atlamadığıma pişmanım. Zira bitmiyor mına kodumun okulu. 22 yaşına geldik, daha iyimser bir tahminle 2 yılım var mezuniyete. 2 seneyi o zamanlardan kurtarsaymışım şimdi burada bozdurup bozdurup harcayabilirmişim, çok da iyi güzel olurmuş. Neyse artık, kısfmet.

Orijinali icin; bkz

Deorwine'in Hitleri -13

28 Ağustos 2010 Cumartesi

12 Ağustos 2010 Perşembe

Antalya

Onumuzdeki pazartesi hayatimda ilk defa ve arkadasimin yogun israrlari sonucu Antalya'ya gidiyorum. Butun yaz Istanbul'da bulundugum icin su 4-5 gunluk tatil gercekten cok guzel gelecek. Aslinda burada yapacagim seylerden tek artisi denize girmek olacak ama yine de heyecanliyim. Zaten butun istedigim biraz kafami toplamak. Seni sevmiyorum Istanbul, baban kimdi bilemiyorum serefsiz ama onu da sevmezdim heralde.

8 Ağustos 2010 Pazar

2 Ağustos 2010 Pazartesi

Özür Dilerim Blog

Bu hain twitter yuzunden sana hic yazamaz oldum. Resmen beni kolaya alistiriyor, hatta gidip destan yazacagina gel surda iki cumle karala rahatla diye fisildadi gecen. Sana cok yazmak istiyorum ama ondan resmen korkuyorum. Su an farketmesin diye twitter'dan log out oldum ve seni baska bir browserda actim biliyor musun? Neyse iste, anlayacagin durum boyle. Lutfen gucenme bana, bir gun cesaretimi toplayip ona cok sert laflar edecegim. Seni boyle bir basina biraktigim icin gozume bazen uyku girmiyor. Telafi edecegiz ama, hadi iyi geceler simdilik. Optum seni.

19 Temmuz 2010 Pazartesi

Google Chrome


Su anda nedenini bilmedigim bir sekilde Google Chrome'u sitesinden indirememekteyim. Google'in su anda Turk DNS'leriyle ilgili bir sorunu var mi bilmiyorum ama zaten yasakli butun sitelere girebilmekteyim. Yani sorun baska yerde. Aylardir alistigim browseri kullanamamak canimi oldukca sikmakta. Eger bunun bir olurunu bilen varsa yardimlara acigim hatta muhtacim.

18 Temmuz 2010 Pazar

Sıcak

Kucucuk odamdaki 2 kapi ve 1 pencere acik ama en ufak bir esinti bile yok. Bu karikatur bu gece gercek olabilir, o yuzden paylasmak istedim.

13 Temmuz 2010 Salı

Twitterca

Alkol alinan gecenin sabahi basim agridigina gore yaslanmisim arkadas.

12 Temmuz 2010 Pazartesi

İstanbul'da Yaz

İki yıldır yaz aylarını çoğunlukla İstanbul'da geçiriyorum. Sebebi ise yaz okulu malumunuz. Geçen yazdan aklımda kalanlar çoğunlukla güzel şeylerdi, sıcak hariç. Resmen diri diri yandığımız, eridiğimiz bir yaz geçirdik. Daha sabah okula giderken, aklımda sadece öğlen 2'nin 3'ün sıcağında nasıl geri döneceğim vardı. Bu yaz havalar öyle değil. 2 gün sıcaksa 2 gün mutlaka yağmurlu ya da kapalı oluyor. Geçen yılın tersine İstanbul'da bu yazın da tek güzel anısının bu havalar olması muhtemel. Tabi bir de her şeye rağmen Sonisphere vardı, neyse. Dediğim o ki, bu yaz İstanbul'da kalmak, tatil yapamamanın verdiği hüzün dışında gayet çekiliebilir. Hatta haberlerde Bodrum'da, Alanya'da plajda gökgürültüleri arasında sırılsıklam kaçışanları gördükten sonra eğlenceli bile denebilir. Tek tatili eylül ayının yarısı olanların avuntusu da bu işte, ne yapalım.

30 Haziran 2010 Çarşamba

23 Haziran 2010 Çarşamba

Sonisphere

İş Bankası'nın bir senkron hatası ve ufak bir gaz beni bu festivale gitmeye itti. Buldum saha içi biletimi, gerçi almak biraz sancılı olacak ama bulacağız bir yolunu. Eğlenmeye 2 kaldı. Jerry Cantrell'ı sahnede kanlı canlı görmek beni ağlatmaz umarım.

22 Haziran 2010 Salı

Deorwine'in Hitleri -9


Bu aralar pek bir şeyler yazasım yok, o yüzden böyle ara ara şarkılar koyuyorum buraya. Gece dinlemeyi en çok sevdiğim şarkılardan biri bu.

20 Haziran 2010 Pazar

Deorwine'in Hitleri -8

Fingolfin

Fingolfin ile Morgoth'un dövüşünün bir tasavvuru

Çok büyük acılara sebep olan Dagor Bragollach'ta bütün umudunu yitiren Fingolfin, Angband'a gidip Morgoth'u (Melkor) düelloya davet eder ve onun tarafından katledilir. Ancak Morgoth'un bedeninde 7 yara açmıştır ve onun hayatının geri kalanında topallamasına sebep olmuştur. Katledildikten sonra kartalların başı Thorondor, Fingolfin'in cesedini oradan kurtarmış ve Morgoth'un yüzünde, hiçbir zaman iyileşmeyecek olan bir pençe izi açmıştır.

14 Haziran 2010 Pazartesi

Çok Yorgunum

Beni bekleme kaptan. Şaka maka iyi yoruldum bu hafta. Değdi mi derseniz, yarın göreceğiz iş bitince, otobüse binince, eve dönerken...

5 Haziran 2010 Cumartesi

Tuborg Fıçı


Biraların şahı, uzun gecelerin yoldaşı, tekilaların votkaların cilası... Tuborg Fıçı, halihazırda bence Türkiye'deki en iyi biradır. Belki Carlsberg ile kapışırlar ama her halükarda Efes'ten üç beş gömlek üstündür. Efes'in glikoz şuruplu biraları bunun yokluğunda bile gitmez alıştıktan sonra. Zaten malt yerine glikoz şurubu kullanılan bira da ayrı yazı konusu, pintiliğin böylesi. Neyse, çek açtır Tuborg'umun kapağı, parmak geçirilir, çekerken 'çıss' diye bir ses beni benden alır, şişesine kurban olduğum. Bu kadar yazmışken çıkıp birkaç tane almak lazım gelir şimdi, görüşmek üzere.

31 Mayıs 2010 Pazartesi

Deorwine'in Hitleri -7


Bugünlerde tam ihtiyacım olan şarkıymış da haberim yokmuş meğersem. Dinle dinle "I'm the man who would kill for love" diye dolaş ortalıkta. So I begin again, begin again, begin again...

Deorwine'in Hitleri -6

Sınav Dönemi

Yarın bir tane, cuma bir tane. Kalanlar bunlar. Bir seneyi daha bitirdik iyi kötü. Şu an sadece aklımda iş ve dünya kupası var.

Kadın Olmak

Gece çok fazla olmasa da alkol alıp eve gelmişim, bildiğim kadarıyla yarın işim yok. Salı günü final var ona çalışacağım sadece. İnternet de gelip gidiyordu, geldiği bir ara kıstırıp okulda ne var ne yok öğrenmek ve hocalar slayt koyduysa bilgisayara atmak için öğrenci sayfama girdim. Bu sabah sınavım olduğunu öğrenmem çok uzun sürmedi tabi. Alkolden dolayı kafa biraz dalgındı, kahve koydum oturdum kitabın başına. Baktım olmayacak yatayım dedim, sabaha karşı kalkıp çalışırım. Nasıl olsa okunacak ders ya, okur geçerim diyorum. Yalnız vücudum ders çalışmaya pek alışkın değil, ders denilen şey müphem bir kavram kendisi için. Normalde ben çalışmamak için bahaneleri bulurum ama bu sefer çalışmaya niyetli olduğum için kendi başına beni çalıştırmamak için hemen bir savunma mekanizması geliştireceğini ne bileyim ben? Neyse efendim devam edeyim, yattım, beş dakika geçti geçmedi birden bir karın ağrısı ama bıçak saplanıyor resmen. Döndüm biraz debelendim, dayanamadım daha fazla, tuvalete gittim. Çare olmadı, olay orada değilmiş onu anladık. Geldim biraz oturdum geçer diye, ııh geçmiyor katiyen. Resmen kızlardaki regl sancısını yaşadım, yani tahminim o yönde. Böyle göğüs uçlarım bile şişmiş gibi oldu, şaka yapmıyorum. Triplere de girecektim birisi olsa yanımda, ucuz yırttı vallahi. 2 saati aşkın süredir karnımda sıcak laptop bastırmış (kızlar sağolun sıcağın iyi geldiğini hiçbir zaman bizden saklamadığınız için), doğru düzgün kıpırdayamadan yatıyorum. Nutella çekti canım o derece. Ama şimdi biraz iyi gibiyim, sabaha karşı vücudum başka bir kadın olma numarası yapmazsa bu deneyimin acısını ondan bir güzel alacağım, ders çalışıp yarın akşama kadar uyku ve yemek vermeyerek. Kadın olmanın bile en zor halini yaşattın ya bana yaşata yaşata, ne diyeyim ben sana ey naçiz bedenim. Bu iş burada bitmez cCc!

25 Mayıs 2010 Salı

İETT Paso (Capsli)


İETT yine öyle güzel renkler kullanıp öyle mükemmel (!) bir düzenleme yapmış ki hayran kalmamak elde değil. Lila ve pembe renklerin ağırlıkta olduğu, hatta başka bir rengin olmadığı cascavlak bir akbil ile birlikteyiz bu sene de. Gerek fakirliğimizi yüzümüze yüzümüze vuran sol taraftaki kocaman 'İNDİRİMLİ TAŞIMA KARTI' yazısı, gerekse kartın tam ortasındaki kabak misali resimlerimiz çok güzel olmuş, ne diyeyim. Orayı da sansürledim zaten, yeter her rezilliğimi görmeyin. Yine de kartın arkası güzel kız kulesi manzarasıyla biraz kurtarıyor. Bir de güzel haber verelim ama, artık demir takmayacağız kartlara, çipli olacak KentKart gibi, en azından cüzdanda taşınabilecek pek sevgili akbillerimiz. Her şeye rağmen mayıs sonu da olsa, şükür kavuşturana.

14 Mayıs 2010 Cuma

CV

Bugün hazırladığım son CV'mdeki vesikalık pozum. Mekan odam, muhit duvar dibi. Yüz yıkanmamış, çapaklar elle temizlenmiş, saçlarda yatak izi, suratta melül bir ifade, altta pijama, gömleğin sadece üstteki iki düğmesi iliklenmiş, göbek altta açık. Bu tiple herhangi bir işverenin yanına 500 metreden fazla yaklaşabileceğimi sanmıyorum ama bakalım, kısfmet. Twitter, Facebook gibi yerlere de koymak isterdim ama geniş kitlelere rezil olmak istemedim, buraya ara sıra da olsa bakan sizler de umarım çok yaymazsınız :)

29 Nisan 2010 Perşembe

Batefimbi Tarikatı

İçimizdeki biriken aşkı ve enerjiyi bir yastıkta kocatmak için düşündük düşündük ve bir tarikat kurmaya karar verdik. Amacımız, düzenleyeceğimiz zikir ayinleriyle stres atmak, bir nebze de olsa bu dünyanın dertlerinden sıyrılmak. Maskotumuza varıncaya her şeyimizi ayarladık, planladık. Önderimizin peşinden nereye olursa gitmeye hazırız. Müridimiz olup bizi takip edecek misiniz? O zaman, Mevlana'lığımız biraz değişik olsun, buradan buyur edelim sizi. "Neden Batefimbi?" tarzı sorularınızın cevabını orada bulacaksınız.

22 Nisan 2010 Perşembe

Hepi Börtdey Bana

Bugün benim doğum günüm. 22'yi de devirdik, çoğu kişi küçümser belki ama az değil hani. Yani bana çok geldi bilmiyorum. Neyse, paylaşayım dedim, belki hatırnaz biri çıkar kutlar sldjfslkf. Şaka be boşverin her gün doğuyor birileri kutla kutla biter mi?

17 Nisan 2010 Cumartesi

Castle Fight

Warcraft 3 fan maplerinden birisi. Tek başınayken can sıkıntısına birebir oluyor çoğu zaman. Oyunda iki farklı takım var ve resimdeki gibi iki koridor birer de base oluyor. Maksimum 6v6 yapılabilen maçların bence en zevklisi 4v4 şeklinde. Oyunda bir ırk seçiyorsunuz ya da size random olarak veriliyor. Bu ırkın işçisiyle binalar ünite veya savunma binaları yapabiliyorsunuz. Üniteler sizin kontrolünüzde olmayıp otomatik olarak çıkıp savaşıyorlar. 8 tane birbiriyle dengeli ırk var, ana binanızda çeşitli itemlar alıp işçinizi de efektif olarak kullanabiliyorsunuz. Raund usulü oynanan oyunda baştaki tercihe göre 1,2,3 ya da 4 raund kazanan grup oyunu kazanıyor. Warcraft 3'ten bilmeyenler için her ünitenin zırh ve silah tipleri, bunların birbiriyle etkileşimleri ayrıntılı bir şekilde gösteriliyor, bu da size karşıdan gelen birliklere göre neler yapabileceğinize dair fikir veriyor. Yapay zeka olayı iyi sayılabileceğinden karşıya ve kendi takımınıza bot atarak rahatça oynayabilirsiniz. Oyunda Rescue Strike denen bir nane de var. Oyunun kaderini en çok değiştiren olaydır bu. Her işçinin bir kere kullanabileceği, geniş bir alandaki bütün düşman ünitelerini öldür büyük bir patlama. Dikkatli kullanmazsanız, takımdan bir kişi bile epic fail olursa o tur çok zor geri döner. Neyse, canınız isterse buradan indirebilirsiniz.

13 Nisan 2010 Salı

Kedi

Ne güzel de uyuyor kerata. Birkaç gündür pek bir şefkat delisi oldu, inmiyor kucaklardan, biten martın etkisi olsa gerek biraz da. Yorgun düştü garibim. Bütün gün birlikte böyle sığır gibi yatıyoruz. Ama bu fotoğrafı koyduğumu görse bana çok kızar. Yalnız arkada da okunmuyor ama "yaran fıkralar" okuyorum sözlükte, iyice mala bağladım sanırım.

9 Nisan 2010 Cuma

İçli Köfte

Yıllarca ağır olduğu için sevmediğim, annemlerin yapmaya cesaret edemediği, sonrasında gaza gelip belki de dünyadaki en güzel örneklerini ürettikleri enfes bir yiyecektir bu içli köfte denen meret. O kadar gaza gelmişlerdir ki bulguru öğüten kıyma makinesi gibi bir makine bile almışlardır. Kaçıncıyı yiyorum bilmiyorum ama davul gibi olduğumu hissetmekteyim. Yanına ayran ile sade tüketmek lazım, ıvır zıvıra gerek yok fazla. Fritözde yapılması tercih sebebi, bikauz yağı emmiyor ve benim gibi midesi hassas olan insanlara bile mahalleyi bir gün doyuracak kadar yedirebiliyor kendisini. İçindeki kıymayı dana kıymadan seçmek de benim için önemli bir kıstas. Koyun eti yağlı oluyor zira. Sıcak ya da soğuk her türlü gideri var. Patlamadan bırakayım en iyisi. Bu arada resimdekiler de ev mamulü. Babamın emekli olduktan sonra sipariş usulü çalışma isteği var. Haberiniz olsun.

5 Nisan 2010 Pazartesi

R.I.P. Layne

5 Nisan Seattle'da hiç sevilmiyordur muhtemelen. Önce Kurt Cobain'i aldı ellerinden. Tam 8 yıl sonra bir tırpan daha vurdu Azrail o diyarlara, Layne Staley'e denk geldi o da. Alice In Chains sessiz kaldı, birçok şarkı yetimdi artık. Singles'ta sahnede paçalarından karizma akıta akıta şarkı söyleyen rastalı adam yoktu artık. Günler sonra evinde bulunmuştu, tanınmaz halde. Kurtulamamıştı o beyaz illetten ve o beyaz, bizi kıskanıp kendisini kaçırmıştı buralardan. 8 yıldır o da yok aramızda. Şimdilerde Alice In Chains konserler veriyor, İstanbul'a da uğrayacaklar ama sesi artık eskisi gibi çıkmıyor. "Why's it have to be this way?" diyorum Layne sana. Özledik...

1 Nisan 2010 Perşembe

1 Nisan Saçmalığı


Elin Anglosakson'u, Frenk'i işi gücü olmadığından 600-700 sene önce eğlence aramış kendine. Bula bula bunu bulmuş. Biz de adamların sonrasında kurduğu medeniyeti kendimize uyarlamak yerine aptal şakalarla yaşatmaya çalışıyoruz bu saçma günü. İnsanlar bıkmadı ilkokul sıralarında bile artık burun kıvrılan şakaları birbirine yapmaya çalışmaktan. Gerçekten eğlenen vardır elbet ama bir insan bugünde yaptığı ya da maruz kaldığı bir şakadan deliler gibi, anıra anıra gülecek kadar zevk alıyorsa o insan ile olan ilişkilerimi gözden geçiririm arkadaş. Bir de şaka kaldıracak durumda olup olmadığınızı ya da yaptıkları şakanın zeka seviyesini düşünmeden size de yapmaya çalışırlar ya bunu, işte o zaman kafa göz dalmakta serbestsiniz. Aptal mısınız birader? Amacınız ne? Ters tepki verdiğinizde de sanki bugün şaka yapmak haklarıymış gibi ayak yaparlar. İşte o zaman eşeği bir daha suya yollama zamanıdır.

Neyse, kimse bana şaka yapmadan bile böyle dolmuşum, yapsalar bir de ne olurmuş bilmiyorum ama burayı okuyan ve beni tanıyan birisi akıllı olsun. Keh keh keh diye gülerken suratının orta yerine kürek yiyebilir, benden söylemesi. Herkese iyi sabahlar, aptal şakalardan arınmış güzel 1 Nisan'lar.

28 Mart 2010 Pazar

Mülksüzler

"Odoculuk anarşizmdir. Sağı solu bombalamak anlamında değil: kendine hangi saygıdeğer adı verirse versin bunun adı tedhişçiliktir. Aşırı sağın sosyal-Darwinist ekonomik özgürlükçülüğü de değil; düpedüz anarşizm: eski Taocu düşüncede öngörülen, Shelley ve Kropotkin'in, Goldmann ve Goodman'ın geliştirdiği biçimiyle. Anarşizmin baş hedefi, ister kapitalist isterse sosyalist olsun, otoriter devlettir; önde gelen ahlaki ve ilkesel teması ise işbirliğidir (dayanışma, karşılıklı yardım) . Tüm siyasal kuramlar içinde en idealist olanı anarşizmdir; bu yüzden de bana en ilginç gelen kuramdır." (Ursula K. Le Guin)

26 Mart 2010 Cuma

İnternette Kız Avı -1

Kırk yıl düşünsem sahibinden.com'un kız tavlama ya da tavlamaya çalışma aracı olarak kullanılabileceğini düşünmezdim. Bundan sonra sağda solda rastladığım ya da internette paylaşılan bu avcı, sırtlan, atmaca hikayelerini burada toplamaya karar verdim.

Sıkıntı

En arkadaki çocuk gibi arkadaşın odaya kapıdan kafa uzatıp bakındım, öndeki kız gibi öylece oturdum, siyahi çocuk gibi ağzımı kurcaladım, müzik dinledim, Boşanmak İstemiyorum'a bile baktım ama bu geceki sıkıntımı geçiremedim. En iyisi saçma bir flash oyun bulmak ve başında sabahlamak, evet.

24 Mart 2010 Çarşamba

Deorwine'in Hitleri -5

Shania Twain, AC/DC söylüyor: You Shook Me All Night Long. Pek bir yakışmış ona bence.

22 Mart 2010 Pazartesi

Fakirlik


Fakirlik gerçekten başa bela. Odanızda kafanıza esmiş mumları yakmışsınız, açmışsınız sevdiğiniz müzikleri. Amacınız biraz kafa dinlemek, biraz değişiklik, yalnızlığı biraz olsun güzelleştirmek belki de. Ancak içtiğiniz şaraba bakın: Cumartesi. Cumartesi'yi aşağılıyormuş gibi görünmeyeyim, fiyat/performans olarak sevdiğim şaraplardan lakin böyle bir durumda en azından bir Çankaya içilmeli, içilebilmeli. Yine de benim gibi içemeyenler hor görülmemeli.

21 Mart 2010 Pazar

Born Of Hope

2009 Aralık çıkışlı bu Tolkien fan filmini ancak izleyebildiğim için açıkçası biraz kızgınım kendime. The Hunt For Gollum'dan sonra Lord Of The Rings hikayesini destekleyici ikinci fan yapımı olan bu filmi oldukça başarılı buldum. Dağılan Arnor Krallığı'nın savunucuları, kuzeyin kolcuları Rhudaur'daki gizli yerleşkelerinde, orkların daralttığı çemberde umutlarını sürdürmek istemektedirler. Film de böylesi bir durumda Dunedaín Reisi Arador oğlu Arathorn'un, Gilraen ile tanışması, aşkları ve Batı'nın umudunun, Estel'in doğumunu anlatır. Arathorn'un belki uzun ve mutlu bir yaşamı olmadı ama Batı'nın Hür İnsanları onun sayesinde krallarını bulacaklardı.


Filmin ayrıntılarına girip de tadını kaçırmak istemiyorum. Lakin Peter Jackson'ın resmen silip attığı 3 önemli karakter bu filmde yer almakta: Elladan, Elrohir ve Halbarad. Özellikle Elrond'un oğulları tam birer elf olmuşlar, çok beğendim. LOTR filmlerinde arka fonlardaki ucube elfleri gördükten sonra böyle soyun güzelliğine yakışan karakterler görmek açıkçası pek güzel geldi. Elgarain, Dírhaborn gibi karakterler gerçek hikayede yer almıyorlar bildiğim kadarıyla ama zaten Tolkien'in o kadar geniş bir soyağacı yok, dolayısıyla filmi oturtmak için öyle karakterler gayet normal. Bunun dışında düşük maliyetten dolayı orklar yeterince iğrenç olamamış ama bundan iyisi Şam'da kayısı diyoruz.

Neticede bolca hüzünlü ama umutla biten 1 saat 11 dakikaya değen güzel bir eser çıkmış ortaya, emeklerine sağlık. Orijinal sitesinden izleyebilirsiniz filmi bu arada.

Son olarak, düğün sahnesindeki melodi de mükemmel ve filmi sevme kadememi kesinlikle yukarı taşıyor.

20 Mart 2010 Cumartesi

Elements

Sabahın 9'u oldu. Gece 2'den beri dünyanın en lüzumsuz oyununa kaptırmış durumdayım. Beynim helva oldu ama bırakamıyorum. Buraya sakın tıklamayın eğer iradeniz zayıfsa.

17 Mart 2010 Çarşamba

Dı Çakal!

Ekstradan Pisa'ya gidemeyen fakirler mini çakallık peşinde olup heveslerini Eiffel'den çıkarmaya çalışırlar.
Hazırlanışı: Eiffel Kulesi kulak memesi kıvamına gelinceye kadar yoğrulup hafiften sağa ya da sola yatırılır (pantolondaki durumuna bağlı, neyse). Sonra uygun kadraj ayarlanıp Pisa Kulesi gibi eğikmişçesine duran Eiffel el yordamıyla düzeltilir gibi yapılır, mutlu olunur.

16 Mart 2010 Salı

After A Good Meal

Köln'de Duty Free'den bir şeyler bakarken değişik bir içecek gördüm. Adı Underberg idi. Üstünde After A Good Meal yazıyordu kocaman. Merak edip aldım küçük beşli paketlerinden. Sonra içki reyonlarında dolaşırken orada görevli olan kadınlardan biri geldi, benim aldığım o yeşil şeyin alkol olmadığını anlatmaya çalıştı. Olsun diyip geçirdim kasadan, yemeği fazla kaçırdığımda soda içeceğime minik ve daha önce içmediğim bir şey içmek daha cazip gelmişti. Sonra bir akşam gerçekten insan standartlarını zorlayan bir yemekten sonra arkadaşla birer tane denemeye karar verdik. Dış ambalajı açtığımızda minik minik şişecikler bulduk karşımızda beş tane. Çok hoşumuza gitti bu dizayn. Ama karton kutuda belirtilmeyen bir ibare vardı şişelerin üzerinde. 44% iliştirilmişti bir köşeye. İşte o zaman değişik bir şeyle karşı karşıya olduğumuzu anladık. 2cl'lik bir içecek sindirime bu kadar yardımcı oluyorsa değişik bir içkiydi elimizde tuttuğumuz. Ayrıca Köln'deki kadının da aslında bize onun kafa bulmalık bir alkol olmadığını, sindirime yardımcı olsun diye içilen bir içki olduğunu anlattığını çaktım. Koyduk shot bardaklarımıza içkileri, neden sonra shot yapmaktan vazgeçtik. İnanın hayattaki en doğru kararımdı bu. Bir küçük yudum aldım, içimdeki her şeyin erimekte olduğunu hissettim. Ağzım sulanmaya başladı. Diğer yudumda tamamını bitirdiğimizde ve ağzımızın sulanması geçtiğinde ikimiz de tekrar midemizin boşaldığını farkettik. Sanki yarım saat önce dünyayı yiyen biz değildik.

Tad olarak Becherovka'yı ve Mesir Macunu'nu andırsa da onlardan daha keskin ve acı bir tadı var. Zaten Becherovka da Çeklerin yemeklerin üstüne içtiği bir içki. Bütün bunların ortak özelliği kırk civarında şifalı otun aromasıyla yapılıyor olmaları. Tadları da bu yüzden neredeyse aynı zaten. Tadını pek beğenmesem bile sırf şişeleri için almalık güzel bir içecek Underberg. Sitesini kurcalayıp hakkında daha ayrıntılı şeyler öğrenmek isterseniz tıklayın.

15 Mart 2010 Pazartesi

3. Büyük

Türkiye'nin 3. büyüğü Beşiktaş'tır diyince kızıyordu Beşiktaş taraftarları. Ancak Madrid'de girdiğim bir store mağazasında gördüklerimden sonra dışarıdan bunun böyle bile görünmediğimi öğrendim. Galatasaray, Beşiktaş ve Fenerbahçe'nin forma sponsorluğunu yapan Adidas mağazasında, köşedeki bir sırada dizilmiş üç farklı forma dikkatimi çekti. 'Aa bizim formalar burada satılıyormuş lan' diye yürüdüğümde Beşiktaşlıları üzecek bu gerçekle yüzleştim:

Fenerbahçe - Galatasaray - Newcastle United

14 Mart 2010 Pazar

FM Abuklukları -1


Şu Football Manager güzel oyun ama bazen çok ilginç şeyler başa geliyor. FM 2009'da 2013-2014 sezonunda Sporting Lisbon'un başında Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek finalde Valencia'ya elendim. Real Madrid finalde Milan'ı 2-0 yenip şampiyon oldu. Şampiyonlar Ligi'nde yılın takımı (mevkisinin en yüksek ratingli oyuncuları seçilir genelde) kaleciden itibaren şöyle oldu:

Iker Casillas (R. Madrid)
Sergio Ramos (R. Madrid)
Marcelo (R. Madrid)
Pepe (R. Madrid)
Ayila Yussuf (R. Madrid)
Arjen Robben (R. Madrid)
Wesley Sneijder (R. Madrid)
Kaká (R. Madrid)
Simon Vukcevic (Sporting CP)
Vagner Love (R. Madrid)
Chinedu Obasi (R. Madrid)

Yani Vukcevic gururum oldu diye sevineyim mi, yoksa diğer takımları umursamayan FM adına üzüleyim mi bilemedim.

13 Mart 2010 Cumartesi

Deorwine'in Hitleri -3

O kadar Pearl Jam yazdım bugün, bu da bonus olsun sizlere: I am Mine.

Pearl Jam Tutarlılığı

Evet var böyle bir şey. Babalar 15 sene önce yazdıkları şarkının devamını getirebiliyorlar ya da o şarkı içinde geçen sözlere atıfta bulunuyorlar, ben dediydim diyorlar falan. Kesinlikle saygı uyandıran ve grubu gözümde yücelten hareketler bunlar. Mesela örneklere bakalım;

-Indifference'ta (Ben Harper da var videoda hadi yine iyisiniz) ne demiş Eddie abimiz:
"I will light the match this mornin' so I won't be alone.
watch as she lies silent, for soon that will be gone."

-Bakın 10 yıl sonra yazılan Sad'de neler geçiyor:
"He lit a match, he laid in bed
Hoping their dreams will bring her back, it's sad"

Burada da bir gönderme var, 2002 çıkışlı Riot Act'teki 1/2 Full'den:
"There ain't gonna be no middle anymore, it's been said before"

Nerede, ne zaman denmiş acaba? 1992'de yahu. Pearl Jam dinleyenlerin çıkartamaması mümkün değil bence. Hadi düşünün biraz. Kim söyledi? Hah evet Porch (bak bu da Pinkpop, sırıtırsın tabi çakal seni):
"By the middle. There ain't gonna be any middle anymore."

Bir de Kurt Cobain'e bir atıf var çok sevdiğim. Nirvana'nın Frances Farmer Will Have Her Revenge On Seattle adlı ve bence Pearl Jam'in Elderly Woman Behind The Counter In A Small Town şarkısı ile birlikte dünyanın en zor söylenen isimlerine sahip şarkısında şöyle bir söz var: "I miss the comfort in being sad." Kurt Cobain'e ithaf ettikleri Immortality'de Eddie Vedder o cümleye şunu eklemiş: "cannot find the comfort in this world."

Neyse çok uzatmayayım, Pearl Jam'i sevme sebeplerimden biri de şarkılarındaki bu bütünlük havasıdır.

Vitamin

Ben ettim siz etmeyin, böyle havalarda hafiften hastayken 'geçer yææ' demeyin. Sonra böyle yamulursunuz. Vitamin alın, vitamin alın, vitamin alın... İster böyle:

İsterseniz böyle:

Ama mutlaka; vitamin alın!

12 Mart 2010 Cuma

Orta Dünya'dan İnciler

"Arise! Arise, riders of Thèoden! Spears shall be shaken, shields shall be splintered! A sword day... A red day... And the sun rises! Ride now! Ride now! Ride now! Ride! Ride for ruin and the world's ending! Death!" King Thèoden

Mancini Atkısı

Son dönemlerde erkekler arasında moda olan ve muhabbeti oldukça yapılan bu mevzuyu en son Cihan Ceylan karikatürize etmiş Uykusuz'da, çok hoşuma gitti:

"-Atkıyı bu şekilde takmayı kim bulduysa Allah ondan razı olsun. Bir anda hepimiz tarz gibi, şık gibi olduk...

-Zengin gibi..."

11 Mart 2010 Perşembe

Zübük Gider Déorwine Gelir

Zübükzade olarak endam eylediğim bu platformda, biraz eski blogumdan yadigar kaldığı için yenisine pek yakıştıramadığımdan, biraz da diğer sitelerdeki hesaplarıma uyumluluk açısından Deorwine adına geçiş yaptım. Yani anlayacağınız 9 dağın efesi, dolap beygiri, alengirli Zübük efendi gitti; yerine Pelennor Çayırları'nda 6 adamı ile birlikte düşen, Théoden'in soyundan gelen 12 Rohan Süvarisi'nin efendisi geldi.

Etek Altı


Havanın rüzgarlı olmasının da yardımıyla her daim geniş, pileli etekler giyen Eiffel Kulesi'nin etek altı görüntülerini ele geçirdik. Gördüğünüz üzere biraz utandık ama yine de bakmaktan kendimizi alıkoyamadık. Şimdi siz rahat rahat utanmadan bakabilirsiniz, gözünüz gönlünüz açılsın biraz.

Deorwine'in Hitleri -2

Hepinizin Camel dinlemesini, sevmesini istiyorum. Bu yüzden bol bol ekleyeceğim buraya ki daha önce dinlememiş olanlar da varsa belki bir göz atarlar. İlk şarkıları Ice olsun, umarım beğenirsiniz.

Huan ve Luthien

Aman'ın bekçisi kurt köpeği Huan, Luthien'i Nargothrond'dan kaçırırken.

Darth Vader

Hakiki Darth Vader'ı sizin için aradım, taa Parque Del Buen Retiro'da buldum, Madrid'de. İtliği, yaramazlığı, karanlığı falan bırakmış di(n)leniyor:

Nalet Nezle!

Hapşırığın gelir gibi yapıp gelmediği 4-5 saat yaşadım bu gece. Hala da süre işlemeye devam ediyor. Çocukluğumda sarılık geçirdim, kaç kez bronşit oldum bilmiyorum, su çiçeğidir, kızamıktır; yakın zamanda atlattığım domuz gribi dahil belki yüzlerce hastalık gördü bu beden. Ama hiçbiri son nezle kadar büyük eziyet çektirmedi bana. 10 Mart'ı devirip bu kapıdan baktıran ayın 11. gününe girdiğimiz dakikalarda bünyem son hazırlıklarını tamamlayıp hapşırık saatini beklemeye başladı. Fakat gelin görün ki o saat hala gelmiş değil. Hayati fonksiyonlarımın dışındakiler kitlendi kaldı. Hiçbir şey yapamamaktayım. Öyle bir sabır sınavı ve sinir harbi ki bu, erdim resmen. Hapşır be bünye, rahatla artık!

South Park

Ben buyum.

Deorwine'in Hitleri -1

Birkaç haftadır en çok dinlediğim şarkıyı sizinle paylaşmak istedim. Kötü bir ruh halindeyseniz dinlememenizi öneririm, çünkü moraliniz süper bile olsa şarkı onun büyük kısmını emecektir.

The Auteurs - Married To A Lazy Lover

Luthien Tinuviel

Ted Nasmith en sevdiğim Tolkien ilüstratörlerinden biridir. Yukarıdaki resim de onun ellerinden çıkmış ve Beren'in Luthien'i ilk defa gördüğü anı betimliyor. Bilmeyenler için birazcık açıklayacak olursam; Beren bir insandır ve Melkor'un büyük bir galibiyet elde ettiği Dagor Bragollach'tan (Ani Alev Savaşı) sonra babası ve oniki arkadaşıyla birlikte Doriath Ormanı'nın kuzeyinde yer alan Dorthonion platosuna kaçarlar. Yerleri düşman tarafından öğrenilir ve Beren kamp yerinde değilken oradaki herkes katledilir. Şans eseri kurtulan Beren, ölümlü insanlardan ayrılan yazgısının da etkisiyle Maia Melian'ın (Maia, Gandalf'ın da mensup olduğu ırktır öyle diyeyim) Doriath'ı çevreleyen gizli kuşağını aşar ve bu ormanlarda saklanmaya başlar. Bir gün, ormanda dolanırken daha önce hiç duymadığı kadar güzel bir ses duyar ve gittiği yerde gelmiş geçmiş en güzel elf olan, Melian ve Thingol'ün kızı Luthien'i görür ve orada ona aşık olur. Tinuviel diye seslenir arkasından, elf dilinde bülbül anlamına gelen bu sözcüğü duyunca kız ona bakar, o da ilk bakışta kalbini kaptırır bu genç ölümlüye.

Orta Dünya öykülerini zaman buldukça buraya eklemek istediğim için hikayenin gerisini şu an anlatmayacağım. Şimdilik söylemek istediğim tek şey, benim kafamda yarattığım karşılaşma sahnesine en yakın resim budur ve bende hep bir hayranlık uyandırır.

Atari Özlemi

Şu sıralar bir Atari almak istiyorum. Kendimi kaptırmadan eğlenebileceğim yegane konsol o sanırım. Hatta bulabilirsem, çocukluğumdaki son atarimin aynısından; yani bir Micro Genius alacağım, şu modelinden:

Ancak, onu alana kadar bu oyunlardan hevesimi alabileceğim bir yer arıyordum, bir arkadaşım sayesinde ona da kavuştum, http://www.oyunozi.com/ adlı sitede geçmişe dair birçok şeyi bulabilmek mümkün. Birçok sitede vardır elbet bunlar ama burada yelpaze oldukça geniş ve oyunlar genelde sorunsuz açılıyor. Yine de Mozilla bazı problemlere neden olduğu için Internet Explorer ya da Google Chrome ile kullanmanızı tavsiye ederim. Opera ve Safari'de denemedim, sorun çıkarıyorlar mı bilemeyeceğim. Battle City, Tsubasa, Pooyan, Load Runner, Balloon Fight, Bomberman, Lunar Ball, Mario, Adventure Island, Flintstones, Circus gibi oyunları özlediyseniz bir göz atın derim.

Merhabalar

Varlığını can sıkıntısına borçlu olan, pek de bir şey vaadetmeyen bir bloga girmiş bulunmaktasınız. Belirli bir konsepte uyma amacı gütmeden, adından da anlaşılacağı üzere, "çiziktirmek" amaçlı buradayım. Uyuyamadığım her gece buralar biraz daha dolup taşacak, belki de gerçek hayatta kullanabileceğiniz bazı bilgileri bu sayfalarda bulacaksınız. Selamlar herkese.