Küçükken işim gücüm olmadığından okul çağımdan çok önce okumayı yazma, 2 basamaklılara kadar çarpma ve biraz ingilizce öğrenmiştim. Okul çağım geldiğinde ilkokula direk 3. sınıftan başlamamı önerdiler, ailem kabul etmedi. Anam 'ezerler oğul seni; acımazlar, yıpratırlar, örselerler. kıyarlar oğul sana, o zaman ben niderim?' dedi gözü yaşlı. Haklıydı da. Zira onları bilsem de daha işedikten sonra donumu toplamayı ve ayakkabımı bağlamayı bilmiyordum. 118 cmlik boyumla da aslında insan değil
hobbit olduğumun sinyallerini veriyordum. Ama 118 santim 18 kiloluk bir kocakafa olsa olsa
casper olurdu. (1 yaşında 15 kilo olup 7 yaşında anca 18 kilo olabilmem de apayrı bir entry konusu)
Neyse efendim, doğruyu söylemek gerekirse ilk iki sınıfta gerçekten çok sıkıldım. Millet hecelemeyi öğrenirken, daha 2. elindeki parmakları toplama işlemine dahil etmekte zorluk çekerken öğretmen bana 100-150 sayfalık kitaplar veriyordu ve düz çizgi falan çalıştırıyordu. Zira solak oluşum, solaklığın getirdiği bozuk kalem tutuşum ve çok yazı yazmadığım için el koordinasyonumun yeterince gelişmemiş olması kargacık burgacık bir yazımın olmasına sebep oluyordu. Bu yüzden öğretmen bana paso eğik ve düz çizgiler çizdiriyordu ve 1. sınıfta kendime kattığım tek şey de daha düzgün yazı yazabilmek oldu. O yılları nasıl boş geçirdiğimi şöyle anlatayım: Herkesin en güzel birinci sınıf anılarından biri olan okuma bayramının bizim sınıfta yapılıp yapılmadığını bile hatırlamıyorum ve sonradan anladım ki bu iyi bir şey değil. Yine de iyi kötü atlattım o yılları ve bu zamana kadar geldim.
Universiteye kadar başka bir sorun yaşamadım ama şu anda ilkokulda sınıf atlamadığıma pişmanım. Zira bitmiyor mına kodumun okulu. 22 yaşına geldik, daha iyimser bir tahminle 2 yılım var mezuniyete. 2 seneyi o zamanlardan kurtarsaymışım şimdi burada bozdurup bozdurup harcayabilirmişim, çok da iyi güzel olurmuş. Neyse artık, kısfmet.